Bu Blogda Ara

22 Kasım 2012 Perşembe

İNCİRALTI MEYHANESİ-Beylerbeyi

27 Temmuz'da Kızımızı İspanya dönüşü Atatürk Havalimanı'nda karşılamak için Gökçeada'dan İstanbul'a geldik. Ve tamamen tesadüfen 28 Temmuz cumartesi akşamı Beylerbeyi'deki İnciraltı Meyhanesi'ne gittik. Ben İstanbul'u pek bilmem; sağolsun dostlarımız ile Murat'ın ablası ve eniştesi bizi çok güzel restoranlarda yedirip içirmiştir. Bu seferki ise tamamen benim sayemde oldu.
 
İsterseniz önce burayı nasıl duyduğumu anlatayım. Buraya Vedat Milor'un sayesinde gittik. Bana tavsiye eden bizzat kendisi idi. Daha da güzeli kendisi ve ailesi de aynı akşam oradaydı. Önce biz kendisini masasında ziyaret ettik, sonra da o bizi... Çok keyifli ve lezzetli bir akşamdı. Sizinle bu keyfi ve lezzetleri paylaşmayı çok istedim.
İnciraltı Meyhanesi'nin Bahçesi


 
Bu yaz 19 Temmuz'da Gökçeada'ya NTV'nin "Tadı Damağımda" programı için Vedat Milor geldi. Kaleköy'de Mustafa'nın Kayfesi'nde kahvaltı yaptı. Biz de köy ahalisi olarak Mustafa'ya destek olmak için sabahın 7:30'unda ayaktaydık. Kahvaltıda yenecek o güzelim pembe domatesleri Dursun-Akif Çimen çiftinin Kaleköy'deki evlerinin sebze bahçesinden toplayacaklardı. Kendileri benim komşum olurlar. Çok severim kendilerini ve bahçelerini... Her sabah bir pembe domates hakkımınız olmasının bunda payını olduğunu inkar edemeyeceğim.
Dursun-Akif Çimen'in Evi-Kaleköy
 
Neyse efendim, biz sabah Dursun Hanım ile birlikte Mustafa'nın Kayfesi'ndeydik. Görseniz herkeste nasıl tatlı bir telaş ve heyecan var. Çekim ekibi hazırlıklarını yaparken, biz Vedat Bey ile tanışma ve sohbet etme imkanı bulduk. Mustafa kendisine sıcak bir Melissa Çayı ikram etti.
 
Vedat Milor ile Mustafa'nın Kayfesi'nde sohbet...
 
Vedat Milor ile Gökçeada'dan ve yeme-içme keyfinden konuşmak çok güzeldi. Geldikleri sabah, her zamanki Ada Rüzgarı karşıladı onları; ancak Vedat Bey Burgazadalı olduğunu, bu nedenle bu havalara alışkın olduğunu ve sevdiğini söylediği için daha bir yakın hissetim kendimi ona. Ben de Gökçeada'nın en çok rüzgarını severim.
Vedat Milor ve NTV Ekibi Mustafa'nın Kayfesi'nde 
 
Dursun Hanım ile Akif Bey (Çimen), çekimlerde yer almak istemedikleri için, bahçelerinden domates hasadı çekimlerini Vedat Milor ve benimle yaptılar. Ekim ayında NTV'de yayınlandığında kendimi izlemekten keyif aldığımı inkar etmeyeceğim ama, ekran kesinlikle şişman gösteriyor dostlar inanın bana. Aşağıdaki linkten izleyin isterseniz. Vedat Milor Tadı Damağımda
 
Neyse uzun lafın kısası, Vedat Milor ile böyle bir tanışıklığım oldu ve İstanbul'a gittiğimizde kendisini bir vesile ile aradım ve buluşmak için konuştuğumuzda, kendisinin ailece akşam yemeği için İnciraltı Meyhanesi'nde olacağını söyledi. Biz de yemek yemeği çok seven (!) kişiler olarak Ertuğrul Bey'i arayıp, Murat'ın ablaları ile birlikte akşam için rezervasyon yaptırdık. İyi ki de yapmışız çok güzel oldu gerçekten...
İnciraltı Meyhanesi Girişi
 
Ulaşım çok rahat. Beylerbeyi yolundan, Beylerbeyi İskelesi tarafına içeriye giriyorsunuz, hemen yanında otopark var, arabanızı rahatça bırakabilirsiniz. Girişi çok sevimli ve güzel. İçeriye girip arka bahçeye geçtiğimizde gizli bir bahçeye çıkıyorsunuz. Sessiz, sakin ve kaliteli bir yer. Masalar birbirini rahatsız etmeyecek şekilde yerleştirilmemiş. Rahat ve özel bir akşam için ideal bir yerleşim düşünülmüş. Buraya özgü şıklığı, masaya otururken hazır bekleyen rakı bardaklarını görünce anlıyorsunuz. ‘ATA kadeh' diye tabir edilen rakı kadehlerine yine eski bir İstanbul geleneği olan dantel zarflar geçirmişler. Burada amaç sadece şıklık yaratmak değilmiş, ayrıca bu dantel, kadehi tutan elin ısısıyla rakının ısınmasını engelliyormuş. Geleneklere uygun şık bir meyhane yaratılmış...
 
Dantel zarflı ATA kadeh

Öncelikle Vedat Bey ve ailesinin masasına uğrayıp "merhaba" dedik. Kendisi bize yemek için bazı önerilerde bulundu. Düşünsenize Gurme Vedat Milor bize mutlaka denenemiz gereken lezzetleri şahsen söyledi. Gelen sıcak ve soğuk meze çeşitleri zaten mükemmel gözüküyor, bir de biz Vedat Bey'den balık turşusu, papaz yahni, dövme hıyar salatası, yeni gelin turşusu, kaya koruğu salatası, muhammara, topik, lakerda, cevizli yeşil zeytin, deniz börülcesi, beyaz peynir, uykuluğu, dalak böreğinin tadılması gerektiğini öğrendik. Masada yer kalmadı ama inanın bazılarını ikinci defa söyledik. Bu durumda kalabalık gitmenizi tavsiye ederim. Biz beş kişiydik. Böylece hepsinden azar azar, ama gönlünüzce yiyebilirsiniz. Özellikle balık turşusu emek gerektiren çok özel bir mezeymiş; 18. yüzyıl Osmanlı Mutfağı'na ait olduğunu söylediler. İçinde levrek, zeytinyağı, sarımsak, tarçın, çam fıstığı, kuş üzümü, toz karanfil, kakule, safran, taze karabiber, sirke, bal, yaban mersini yaprağı ve defne yaprağı var; inanın bunların karışımı mükemmel bir lezzet oluşturmuş. Ben yine bir Osmanlı mezesi olan dövme hıyar salatasına bayıldım. Ermeni mezesi olan topik de çok başarılıydı. Ayrıca barbaundan yapılan yeni gelin turşusu ve favorim olan kaya koruğu salatası enfes...
 
İnciraltı Meyhanesinin Süper Mezeleri
 
Balıklardan tekir ve barbun tava süperdi. Vedat Milor, asma yaprağında mangalda sardalyayı da tavsiye etti. Ancak Gökçeada'da bu yaz aynı tarifi Sevgili Kocam Murat nefis yaptığı için onu denemeye yerimiz kalmadı. Bu arada ana yemek olarak saç kavurmayı da denedi bizim masanın iştahlı erkekleri ve bayıldılar. Burası gerçek bir meyhane; parayı içkiden çıkartma derdinde olan, mezelere kafa yormayan ve müşteri ne versek yer zihniyetindeki diğer sahte meyhaneler kafa tutan bir yer. Bence mutlaka her meyhane olduğunu iddaa eden yer böyle lezzetli mezeler sunmalı...
 
Sıra gecenin finaline geldiğinde zevkten dört köşe biçimde tatlılarımızı söyledik. İncir tatlısı, Bitter çikolatalı eritme helva ve turunç tatlısı süperdi. Vedat Bey tatlı konusunda öneri vermedi, belki bilirsiniz kendisi tatlı yemez. Ama ben tatlısız yapamam. Ertuğrul Bey, gecenin son süprizini bize kendi imalatları olan"Satsuma Likörü" ve sade Türk Kahvesi ile yaptı. Ben bu kadar lezzetli bir likör daha içmedim. Lokantanın balkonunda kavanozlarca kışa hazırlanan vişne likörleri diziliydi. Biz de Gökçeada'da kendi karadut likörümüzü yaptığımız için kendilerini çok takdir ettim. Bizim Karadut likörümüz de süperdir bu arada...
 
Vedat Milor'un zevkini tekrar çok takdir ettim. İnciraltı Meyhanesi mutlaka gidilmesi ve tadılması gereken bir yer. Böyle güzel yerleri görünce ve böyle güzel mezeleri tadınca, bir daha başka bir yerde meze beğeneceğimi ve orayı "meyhane" diye adlandıracağımı hiç sanmıyorum. Umarım beni yanıltacak yerler çoğalır...

Bektaşi duası

"Artsın eksilmesin,
Taşsın dökülmesin,
Allah kimseyi,
Meyhanesiz memlekete
Düşürmesin."
 

30 Aralık 2011 Cuma

YALE ZİYARETİ- SONBAHAR 2011



12 Kasım 2011 sabahı, Boston’dan New York’a gitmek üzere geri dönüş yolumuza çıkmamız gerekiyordu. Akşam saat 22:00’de JFK’den kalkacak, THY NY-İST uçağı ile tatilimizi bitirip, maalesef geri döneceğiz. Bu sebeple, yolumuzun üstünde olan Yale Üniversitesi  ziyaretimizi bugüne bıraktık. Sabah erkenden otelden ayrılıp, 2.5 saat sürecek bir araba yolculuğu ile New Haven, Connecticut’taki Yale’e gittik.


Yale Üniversitesi’nin logosu ve sloganı “Lux et Veritas-(Light and Truth)” "Işık ve Gerçek" anlamında...
Yale Logosu ve Sloganı
Hatırlarsınız, Yale Üniversitesi'nin bizim için anlamı çok büyük! Daha önceki Boston yazımda da bahsettiğim gibi, Hacer Teyzesi, Çağla’nın göbek bağını, 1997 yılının Ağustos ayında Yale’e gömmüştü… Çağla daha bir aylıktı ve neden Yale olduğunu çok iyi anımsamıyorum, belki de bir işaretti J. Çünkü Hacer o yaz, Amerika’ya yerleşen Hacettepe Üniverisitesi’nden arkadaşlarıyla, Orlando, New York ve Boston’u kapsayan bir gezi yapmıştı. 14 sene sonra, burasını birlikte ziyaret etmek bizi çok heyecanlandırıyordu. Baksanıza, göbek bağını ararken yüzünde güller açmış kızımın!
Çağla Yale'de göbek bağını arıyor!
Mükemmel bir cihaz olan GPS’in yardmıyla, gerçekten de 2.5 saat sonra, elimizle koymuş gibi bulduk “Yale Visitor Service”i… Şanslıydık, Berkeley College South- Elm Street kapısında (Durfee Hall’ın karşısı) park ettik arabamızı… Parkmetreye yaklaşık 2.5 saatlik bir süre için bozuk para atıp, 143 Elm Street adresindeki, 1767 yılında yapılmış olan “Mead Visitor Service”e doğru yürüdük. Burası küçük ve sıcak bir Yale müzesi sanki. 
Çağla Yale'de!
Okulun maskotu "Handsome Dan-Yakışıklı Dan", bilinen "Yale Bulldog" ve Yale mücadele şarkının nakaratı (Yale Üniversitesi'nde bir öğrenci iken, Cole Porter tarafından yazılmış), "Bulldog, bulldog, bow wow wow." Okulun rengi Yale Mavisi. Yakışıklı Dan, Amerika'da ilk üniversite maskotu olarak, Yale'de 1889 yılında kurulmuştur. 1889 yılında onun sahibi olan, öğrenci Andrew B. Graves, kampüse ilk "Yakışıklı Dan"ı getirmiş. Ve bu bulldog, hızlı bir şekilde, ateşli bir anti-Harvard eğilimlerinin tüm halefleri için bir gereklilik halini alan, sevilen bir maskotu haline gelmiş. O dokuz yıl sonra öldüğünde, sahibi Graves köpeğini doldurulmuş olarak saklamış ve şimdi o ilk maskot, Yale kupa odasında yapılan camın altında.
Yale'in maskotu Bulldog- ilk Handsome Dan
Maalesef saat 1:30 pm de başlamış olan "guided tour”a yetişemediğimiz için, kendi turumuzu yapmak için gereken self-guided walking tour” haritalarını ve broşürlerini buradan aldık. Bu bilgileri alabileceğiniz adres, http://www.yale.edu/gateways/visitors.html
Yale Old Campus
Burası inanılmaz güzel bir yer, bence Harvard’dan bile daha güzel… Binalar, yollar, parklar, heykeller gerçek değil de, sanki bir resim karesi gibi ya da tarihi bir film sahnesi olacak kadar güzel ve etkileyici…
Yale Old Campus Houses
Rehberimiz Murat eşliğinde, Visitor Center"dan çıkıp New Haven Green'in yanındaki College Street'ten Yale Walking Tour"umuza başladık. 

Yale  Mead Visitor Center - 143 Elm Street
Her Amerikan şehrinde olduğu gibi, burada da merkeze yapılmış bir ana park olan "New Haven Green"e bayıldık. Burada gerçi her yer park gibi ama, "doğa-insan ilişkisine verilen önemin ve birlikteliğine saygılı bir özenin gösterilmesi amacına hizmet ettiği" görüşüme artık kesinliklik kazandıran bu parkları, kıskanmıyorum desem yalan olur. Sağımızdaki harika bir kemerli kapıdan "Old Campus"e girdik. Burası "Phelps Hall and Archway", Yale Üniversitesi'ne sembolik bir giriş olarak, 1896 yılında Tudor stilinde inşa edilmiş.
Yale Old Campus- Phelps Hall & Archway
Yale Old Kampüs, aynen Harvard'taki gibi birinci sınıf öğrencilerine ev sahipliği yapan, okulun en eski binalarından oluşmakta. Bunlardan en güzeli New Haven'in en eski binası ve ulusal tarih mirası olarak bilinen, 1750 tarihli Connecticut Hall. 
Yale Old Campus - Connecticut Hall
Bu alan aynı zamanda yaklaşık 20,000 kişinin katıldığı, her sene mayıs ayında yapılan mezuniyet törenine de ev sahipliği yapıyormuş.
Yale Old Campus
"Old Campus"te, önceki eski kütüphane ve ilk Gotik dini bina olan Dwight Hall & Chapel ve Linsly-Chittendal Hall ve Street Hall binları da gözlerini alamayacağınız güzellikteki sınıf ve yurt binaları.
Yale Old Campus-Dwight Hall & Chapel 
Yale’in kökleri, sömürge din adamlarının, Yeni Dünya’da, Avrupa liberal eğitim geleneğini korumak için New Haven’da bir üniversite kurmak için bir çaba gösterdiği 1640’lara kadar geri izlenebilmektedir. Bu vizyon 1701 yılında yerine getirilmiş ve aşağıdaki okul tüzüğü kabul edilmiş, “Gençlere burada sanat ve sosyal bilimler öğretilerek, Yüce Allah’ın lütfu ile Kilise ve Sivil Devlet isdihdamı için uygun olarak yetiştirilmelidir.” 1718 yılında, okul, Galli tüccar Elihu Yale tarafından 417 kitap, Kral I. George’un bir portresi ile birlikte dokuz balya mal satışından elde edilen gelirlerin bağışladığı için, "Yale Koleji" adını almıştır.
Yale Cross Campus
"Old Campus"u Giamatti Bench'ten geçtik ve High Street'e çıkarak turumuza devam ettik.
Yale Old Campus- Giamatti Bench
Kafanızı kaldırdığınızda 216 ft (66 m). yüksekliğinde Yale'in ana sembolü ve 1921'de tamamlandığında "Washington Monument"ten (1885-169.24m) sonra, ülkedeki en yüksek kule olan Harkness Memorial Tower'u göreceksiniz. Burası 54 zilden oluşan çan kulesi, Yale'in ileri gelenlerinin heykelleri , Homer, Aristo, Öklit, Dante, Shakespeare gibi alegorik (göndermeli) figürleri, mizahi öğrenci heykelleri ve Tıp, Ekonomi, Hukuk ve Kiliseyi betimleyen, "Cesaret ve Çaba", "Savaş ve Barış", "Cömertlik ve Düzen", "Adalet ve Gerçek", "Hayat ve Terakki", "Ölüm ve Özgürlük" mecazi figürleri ile bir anıt.
Yale Harkness Memorial Tower
Harkness Tower"in High Street üzerindeki  anıtsal demir kapısının üzerine özenle işlenmişYale sloganı düşündürücü; For God, For Country, For Yale... Ne de olsa Yale mezunu beş ABD Başkanı var; William Howard Taft, George H.W. Bush, George W. Bush, Gerald Ford (Law Scholl) ve Bill Clinton (Law Scholl). Dünü koruyarak, geleceği inşa ediyorlar! http://buildings.yale.edu/
Harkness Memorail Gateway
Yale Üniversitesi'nde üç önemli akademik bileşenler bulunmakta; Yale Koleji (lisans programı), Sanat ve Sosyal Bilimler Enstitüsü ve meslek okulları. Buna ek olarak, Yale, merkezleri ve programları, kütüphaneleri, müzeleri ve idari destek ofisleri ile geniş bir yelpazede çalışmaktadır. 311. yaşındaki Yale’e, şu anda yaklaşık olarak, 11.250 öğrenci devam etmektedir. İlk uluslararası öğrencisini, 1830’larda bir öğrenci Latin Amerikalı ile kabul etmiş. Bugün 108 ülkeden gelen uluslararası öğrenciler, lisans öğrencilerinin %17’si civarında. Kadınlar 1873 yılından beri burada öğrenim görmekteymiş.
Yale - High Street
High Street'ten Chapel Street'e doğru yürümeye başladık. Ama gördüklerimizin güzelliğinden o kadar etkileniyorduk ki, hızlı ilerlemek mümkün olamadı. Birden bir bahçeye açıldı yol. Kenarındaki binalar nasıl güzel anlatamam; ama belki resimler ne demek istediğimi daha iyi anlatır... 
Yale Sculpture Garden
Bir tarafta Brandford College, diğer tarafta Jonathan Edwards College var... Böyle bir binada okumak ve yaşamak nasıl bir duygudur kimbilir?
Yale Brandford College
Yale College, 1930'lu yılların başlarında, ABD'de yatılı kolejlerin kurulması ile, ortaçağdan kalma Oxford ve Cambridge gibi İngiliz üniversitelerini model olarak alırak, şimdiki haline dönüştürülmüştür. Bu kendine özgü sistem, Yale öğrencilerine hem küçük bir üniversite ortamında samimiyet, hem de büyük bir araştırma üniversitesinin geniş kaynaklarının sunulmasını sağlıyor. 
Yale-Jonathan Edwards College

Her biri yaklaşık 450 üyeye sahip, on iki ayrı topluluklar (kolej) halinde yaşayan lisans öğrencilerinden bahsediyorum. Her kolej, sakinlerinin (öğrencilerinin), birlikte yaşamak, yemek yemek, sosyalleşmek ve çeşitli akademik ve ders dışı etkinlikleri takip etmelerini sağlamak için paylaştığı, birbirine denk ve canayakın topluluk tarafından kulaanılan bir avlunun çevrelediği ve tam bir şehir bloğu kadar alan kaplayan okullar aslında... Her kolejin bir üstadı (master), bir dekanı ve bunun yanısıra arkadaşları (fellows) olarak bilinen çok sayıda yerleşik öğretim üyeleri var. Her biri kendi yemekhane, kütüphane, seminer odaları, dinlenme salonları ve diğer tesislerine sahip.
Skull and Bones
Hihg Strett'in sonunda Yale University Art Gallery"nin kemerinin altından geçip, Chapel Street'e ulaştık. Bu bina 1928 yılında Yale'in ilk modern binası olarak inşa edilmesine rağmen, eski dokuyla uyumu inanılmaz bir özeni gözler önüne seriyor. Burada tüm dünyadan 185,000'den fazla eser ve çalışma sergilenmekteymiş. Bu kampüsteki galerilerden sadece birisi... Ne de olsa Yale, ülkedeki ilk sanat okuluna ev sahipliği yapan ilk üniversiteymiş...
Yale University Art Gallery
Chapel Street'te ilk gözümüze çarpan Yale Reperatory Theatre oldu. Burası ilk başta kilise olarak inşa edilmiş, ancak 1969'dan beri, Tony ödülü kazanmış profesyonel bir tiyatroya ev sahipliği yapıyormuş...
Yale Reperatory Theatre
Yale Tıp Fakültesi 1810 yılında tanınmış. Ardından, 1822 yılında İlahiyat Fakültesi, 1824 yılında Hukuk Fakültesi, 1847 yılında Sanat ve Sosyal Bilimler Enstitüsü (1861 yılında, Birleşik Devletler'de ilk doktora verildi.), 1869 yılında Sanat okulları, 1894 yılında müzik izledi. 1900 yılında Orman ve Çevre Çalışmaları, 1923 yılında Hemşirelik, 1955 yılında Drama, 1972 yılında Mimarlık ve 1974 yılında İşletme ve Yönetim bölümleri açılmış.


Art & Architecture Building'den York Street'e döndüğümüzde, binanın yanında küçük şirin bir bina göreceksiniz. Burası 1878 yılından beri faaliyet gösteren, en eski üniversite günlük gazetesinin çıkarıldığı, Yale Daily News binası...
Yale Daily News
York Street'te bir başka dünyaya geldiğinizi hissettiren birşeyler var. Eğer yol kenarındaki son model arabalar olmasa, ortaçağı anlatan bir sinema dekoru içinde dolaştığınızı düşünebilirsiniz.
Jonathon Edwards College Gateway
Ve karşınızda 1926 yılında inşa edilmiş olan Tiyatro okulu ve lisans öğrencileri tarafından kullanılan yüzyıllık bir tiyatro...
Yale University Theatre
Yale School of Drama
Yale yatılı kolejleri, “yurt” tanımından daha daha fazlasını içeren, "küçük cennetler" olarak adlandırılmalı bence de! Onlar, yerleşik dekanlar ve ustaları, efsanevi okul içi spor takımları, dünya liderlerine ev sahipliği yapan “Yüksek Lisans Çayları”, sahip olunan bağlılık ruhu ve topluluk olguları ile benzersiz bir lisans deneyimi yaşıtıyorlar. Pierson & Davenport  Colleges bunların birer örneği... 
Yale Davenport College
Yale Pierson College -Çağla girmek için kapısını bayağı zorladı :)))
Aynı Harvard gibi, tüm bunların da kapılarında kart okuyucular var. İçeriye giremememize rağmen, dışarıdan görünüşleri, o muhteşem kapılarının içinden birazı görünen avluları ile, sanki zaman tünelinde gibiyiz. Her şey “ortaçağda bir yerdeyiz” hissine kapılmamıza neden oluyor…
Yale Gateways
Yale Student Gateways
Binaların üzerindeki yazılar, kabartmalar ve figürler çok estetik, bazen de eğlenceli... Mesela bu resim, Davenport College Dining Hall servis girişinde çekildi. Şunun şirinliğine bakar mısınız?
Davenport College Kitchen- Murat buraya bayıldı:)))
York- Elm ve Broadway Street kesişme noktası merkezi oluşturmuş. Burada restoranlar, kafeler ve magazalar var. Biz çok sevdiğimiz Au Bon Pain'de harika sandviçlerimizi yedikten sonra, Çağla'nın Yale tişört ve "hoode"lerini almak için Yale Bookstore'a uğradık. 
Broadway Street'in sonundan Tower Parkway'e döndük. Karşımıza daha modern bir mimari ile inşa edilmiş ama dokuyu hiç bozmamış olan bir bina çıktı. Burası Morse& Stiles College. Tam karşısında Payne Whitney Gymnasium var. Burası 1932'de Yale'in görkemli, gotik "Cathedral of Sweat- Ter Katedrali" olarak inşa edildiğinde, dünyanın en geniş spor salonu imiş. Şu anda bile dünyanın içinde herşeyi olan nadir kapalı spor merkezlerinden birisiymiş.
Yale Morse & Stiles Colleges
Morse College'in demir kapısından ilginç bir heykel gördük ve Yale mezunu Claes Oldenburg yapıtı bu devasa pop-art heykeli görmenizi isterim.
Lipstick & Caterpillar Tracks in Morse College
"Swimg Space"binasının önünden devam ederk York Street'e döndüğümüzde karşımıza 1930 tarihli "Hall of Graduate Studies" çıktı. Burası Sanat ve Bilim Yüksek Lisans Okulu.
Hall Of Graduate Studies
Hall of Graduate Studies binasının kemerli kapılarının işlemlerine ve yazı karakterine bayıldık. Özellikle de Çağla...
Hall Of Graduate Studies Gateways
Artık Yale'deki en önemli noktalardan birindeyiz; Sterling Law Buildings and Law Scholl. Belki de bizim için en önemli yereden birisiydi burası...
Yale Sterling Law Buildings
Çağla mutluluktan mest olmuş bir şekilde, yüzünde gülücüklerle pozlar verdi babasına... İlerisi için belki de ne güzel anılar...
Çağla Yale Sterling Law Building'de...
Çağla Yale Law School'da !
En sonunda "Cross Campus"e geldik. Nasıl güzel bir alan var karşımızda kelimlerle anlatamam; kırmızı, sarı ve yeşil ağaçlar ve mükemmel binalarla çevrelenmiş bir parktayız yine...
Yale Cross Campus
Burada ilk dikkatinizi çeken katedral görünümünde bir gotik yapı olarak inşa edilmiş ve 1931 yılında tamamlanmış olan Sterling Memorial Library... Burası 4 milyondan fazla kitabı barındıran, 15 katlı bir kütüphane. Asansörlerin kapıları bile, Tıp, Hukuk, Nakliye, İmalat, Kimya, Tarım Hayvancılık, Tarım, ve Makine İş bölümlerini anlatan, elle yapılan ferforjlelerle işlenmiş. Ancak, kütüphanenin yapımı hakkında en ünlü ayrıntı pencereleri. Toplamda, kütüphanede 3.300 elle dekore edilmiş pencere varmış.
Yale Sterling Memorial Library
2008 filmi Indiana Jones ve Kristal Kafatası Krallığı filmindeki, Ruslardan kaçan Indiana Jones (Harrison Ford) ve Mutt Williams'ın (Shia Labeouf) kovalamaca sahnesinde ortaya çıkan yer bu kütüphaneymiş.
Yale Cross Campus
Cross Campus'teki ilginç noktalardan birisi de "Women's Table. Bu granit çeşme Yale'deki karma eğitimin başladığı 1973 yılının 20. yıldönümünde yani 1999 yılında tasarlanmış. Üzerinde 1701 yılından beri üniversitede kayıtlı kadınların sayıları bulunmakta.
Women's Table

Bu alanda sağda Berkeley College ve solda Bass Library göreceksiniz. Harika binalar...
Berkeley College

Bass Library
Yale Cross Campus
 Yale, binaları, kuleleri, çimenlikleri, avluları, geçitleri, kapıları ve kemerleri ile bir mimarlık eleştirmenin söylediği biçimde "Amerika'nın en güzel kentsel kampüs"ünü oluşturmuş… Ne şanşlı gençler burada okuyanlar. Darısı bizim kızımızın başına !
Yale Mom!
Yale Dad!